23 Ekim 2010 Cumartesi

Hiç Kimse Olmak



Müthiş bir sessizlik...Derin...Mavi...

Hiçbir şey yapmak, hatta düşünmek zorunda bile değilim. Hiçbir şey ! Hayata ve zamana dair ne varsa durmuş. Ben orada ve o anda hiç kimseyim. “HİÇ KİMSE”. Hiç, “HİÇ KİMSE” olmayı denediniz mi? Ben denedim. Ve biliyormusunuz, ben “HİÇ KİMSE” olmayı sevdim.

Kendimi bidim bileli “birisi” yada “bir şey “ olmamız öğütlendi hep. Ailelerimiz tarafından yürümemiz gereken yollar çizildi, hedefler kondu önümüze. Ve hep “bizim için” olduğu söylendi. Çünkü onlar hep en iyisini bilirdi. Çünkü onlarda hep iyisini bilen ailelerinden öğrenmişlerdi. Hani eskiden arkasından kurmalı bebekler vardı ya ? Arkasındaki anahtarından kurup kurup bırakırdık, hiçbir yere sapmadan, dümdüz ilerlerlerdi. Ama sonra ya önlerine çıkan ilk engele takılıp düşerlerdi yada biraz daha ilerleyebilenleri duvara toslardı. Sonra biz onları tekrar kurup bırakırdık, yürüsünler diye.

Bizi de böyle kurmadılar mı? Hiç istemediğimiz yollarda, onların çizdiği hedeflere doğru yürüyelim diye. E n’oldu peki ? Ya ilk çıkan engele takılıp tökezledik, yada son hız duvara çaktık. Çok canımız yandı ama her tökezlemenin ardından da gözümüz açıldı. Benim de çok canım yandı. Ama yana yana neyi öğrendim biliyor musunuz ? Kafamda bana ait olmayan sesleri susturmayı. Şu anda sadece bu sessizliğin tadını çıkartıyorum. Bu arada bütün bu seslerin yanında kaybolan kendi sesimi arıyorum. Söz, bulunca haber vereceğim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder