Neden yüzmüyoruz? Yüzmek daha fazla çaba, daha çok enerji sarfetmek demek. Onu göze aldık diyelim, ama asıl sorun: Yüzmek seçim yapmak demek. Hangi yöne doğru yüzeceğine karar vermek. Diğer yönlerden en azından o kararı verdiğin an vazgeçmek demek. Yüzeceğin yönü gerçekten istediğine ve seçimine yürekten inanmak demek. Aklının başka yönlerde kalmaması demek. İşte bu seçim kimine o durduğu yerden kurtulmak yani özgür olmak hissi verirken, durduğu yerde “böyle iyi, en azından zihnimi ve bedenimi çok yormuyorum, belki rüzgar çıkar dalgalar önüme güzel bir şeyler getirir ruhum da beslenir” diyenler içinse bir esaret. Ya diğer yönlerde daha enteresan bir şeyler varsa, ya tüm bu kulaçları boşa atıyorsam, ya asıl kısmetim beni aksi yönde bekliyorsa, ya onca sene durduğum yerde az daha dursaydım o kısmet önüme gelecek idiyse, ya yaptığım seçimden, verdiğim karardan pişman olur ama geri dönemezsem… İyisi mi ben bu okyanusta durmaya devam edeyim ve benim için hala tüm fırsatlar ve seçenekler daim olsun. Aslında bu da bir seçim değil mi? Seçmemeyi seçmek.
Seçimle gelen özgürlük… Peki bu nasıl oluyor? Bu özgürlük hissine zihin, beden, kalp ve ruh bütünlüğünde seçim yapılınca ulaşılıyor. Kişi, en doğru seçimi yapmak adına alternatif yönleri analiz etmek yerine, içine döndüğünde kendine ne istediğini, neyle mutlu olduğunu, nasıl bir güne her gün heyecanla gözünü açacağını, neyin onun için anlamlı olduğunu, kendini nasıl bütün hissedip en iyi şekilde ifade edebileceğini ve içindeki hazineyi hangi amaç ve kimler için bu dünya getirdiğini sorduğunda o “en doğru” yön beliriyor. İşte seçim böyle netleşiyor, netlik özgürlük getiriyor.
Ve bu sadece bir yön, yüzmeye devam, bitiş çizgisine gelmedik ki. Muhtemelen yüzerken bu yön bize bambaşka seçenek ve fırsatlar çıkaracak ve biz yine içimize dönüp aynı soruları sorarak yön seçip yol almaya devam edeceğiz. Bu seçimde sadece özgürlük değil, kutlama da var. Seçim yapan ve seçtiği yolda ilerleyen arada bir durup soluklanmalı ve geriye bakıp katettiği yolu önemsemeli, kendini cesaretinden, inancından, vizyonundan, kararlılığından, çalışkanlığı ve azminden dolayı kutlamalı. İşte bu takdir ve kutlamalar da ona bir sonraki kulaçlarında yakıt olmalı. Yoksa ruh yakıtsız, beden enerjisiz kalırsa yol nasıl alınır?
En doğru seçim diye de bir şey yok. Sadece o an için aslolan var. Ve yaşam dinamik, yol uzun, seçenek çok… Yeter ki bir duba gibi olduğumuz yerde saplanmış kalakalmayalım. Ya da her esen rüzgarla oradan oraya savrulmayalım. Nasıl bir okyanustayız fark edelim, isteyelim ve istemekle yetinmeyip istediğimizi seçelim ve o okyanustaki sisteme güvenelim. Ruhumuzu özgürleştirelim.
O halde siz neyi seçiyorsunuz? Özgürlüğü mü, esareti mi?