21 Aralık 2012 Cuma

KIYAMET

Kıyamet, kıyamet der durursun
Kıyamet insanın içinde 
Dur biraz, dur da
Vicdanını dinle...


17 Aralık 2012 Pazartesi

Koçtaş'la Sıcak Bir Akşam Yemeği



“Trend “ kelimesi bana pek birşey ifade etmedi hiçbir zaman. Çünkü trendleri takip edip bir şey sadece trend olduğu için körü körüne uygulayan birisi olmadım hiç.  Koçtaş’ın bloggerları Bebek Kitchenette‘de bir araya getireceği yılbaşı yemeği davetini alınca haliyle önce daraldım.Yemeğin sohbet konusu 2013 trendleri olunca da sıkıntımı tahmin edersiniz heralde.  Birde uzunca zamandır bu kadar “kurumsal” bir ortamda, her ne kadar akşam yemeğide olsa, bulunmamıştım ve sıkılacağımdan adım gibi emindim. Ama yinede kırkındayımfarkındayım ekibini temsilen gitmek durumunda kaldım. İyiki de gitmişim!!!
2013 trendlerini bilmem ama bildiğim bir şey varsa oda; devir sevgi ve paylaşım devri. Maya kehanetlerinin Mayalara sormadan evrilip çevrilip kıyamet senaryoları üretildiği ve bunlardan insanların ve özelliklede çocukların nasıl etkilenebileceği düşünülmeden, ciddi kazançlar peşinde koşulduğu bir devir de aynı zamanda. Korkarak gittiğim bu akşam yemeğinde birbirinden güleryüzlü sevgili Koçtaş ekibi ile “sıcacık” bir akşam yemeği eşliğinde inanılmaz güzellikte sohbetlere dalıp hem  gündemi hemde saati unutmuşum. Mekandan sanırım en son ben ayrıldımJ

Ama herşey bir kenara, gecenin en unutulmaz ve aslında kalbime dokunan anı, kanserli çocuklar için dileklerimizi yazacağımız kartların dağıtılacağı andı. Bir an ne dileyeceğimi bilemememin sıkıntısını yaşadım. Sonra kalem elimde gözlerimi kapattım ve şunlar aktı…

Tut elimi
Tut kalbimi
Tut hayatı
Ve dinle
Tek ihtiyacın olan şey
Kendi içindeki sevgi…
Aç gözünü
Farket gücünü
Ve..
GülümseJ

Teşekkürler Koçtaş, bu güzel akşam, sevgi ve güleryüz için…

15 Aralık 2012 Cumartesi

DİNLE

O noktaya geldiğinde
Ve 
Sormaya cesaret ettiğinde KendineO en ahlaksız soruları bileKazdığında kendi kuyunu EllerinleO zamanDinle
Dinle ki duy,
Duy ki,
Hisset....


10 Aralık 2012 Pazartesi

SEÇ VATANDAŞ, SEÇMECE BUNLAR !!



Hayatın seçimlerden oluştuğunu artık hepimiz biliyoruz da neyi ne zaman ne için seçiyoruz peki onu biliyor muyuz ? 

"İçimden öyle geldi", "İçim öyle rahat etti", "Daha iyisini düşünemedim", "Kader beni oraya götürdü" diye tatlı tatlı yalanlar ile kendimiz kandırırken aslında iç ses ile dış etki arasında kalan benliğimizden bahseden yok J

Koçlarımız ile yapılan seanslar, arkadaslar ile yapılan sohbetler bizi iç sese yaklastırırken,  ailemizin tavsiyeleri, iş etiği, ahlak, komşu baskısı :) da dış etkiyi hatırlatıyor..

Sonuçta ya istediğimizi ya daaa istenileni yapıyoruz şanslıysak.. bir de arada derede çözümler var ki, kimseyi memnun etmeyen.. umarım oralara pek girmiyoruzdur..

Istediğimizi yaparsak, kendimizi savunmamız.. Istenileni yaparsak kendimizi korumanız gerekiyor.

Biri iterken öteki çekiyor.. biri iterkeeen, öteki çekiyor... 

Ve  hayat böyle böyle geçiyor :D

Sevgiyle kalın.. 

7 Aralık 2012 Cuma

Koştum koştum…koşuyorum....


VAR MI?

Duy kendini, dön içine
Nasıl olsa bu düzen bozuldu bir kere
Üstünü alta koy, altını da üste,
Sonra çık dışarıya tüm bunları yukarıdan izle.

Kendime soruyorum, sesimi duymuyorum
Düzenler alt üst olmuş fırtınalar eşikte
Sağlam bir yürek var mı,
Vurulduğunda bilecek yerlere düşmeyide...

Jülide

5 Aralık 2012 Çarşamba

Yayınızı Germeye Başladığınız Ay "ARALIK"


Aralık ayı benim en sevdiğim ay. Benim için bol kutlamalı bir ay diyebilirim. Benim yaşgünüm, eşimin yaşgünü, yılbaşı derken bir de bakarım sene bitmiş.

Astrolojiye inanır mısınız bilmiyorum ama ben Yay kadınıyım ve enerjisine bayılıyorumJ Yay’ı Jupiter gezegeni yani güneş sisteminin en büyük gezegeni yönetir.

Yayın ilgi alanı yüksek öğrenim, dünyayı gezmek, maneviyat, öğretme, yazma, yüksek bilinç, hakikat, ilim, macera ve keşiftir.

İşte içten gelen maneviyat, hakikat, yüksek bilinç ve keşfetme dürtüsü hep beni geliştirmeye yöneltiyor.

Aralık ayında doğmuş ünlü kişilere bakınca karşıma Eleanor Porter, Polyanna kitabının yazarı çıktı. Yani bir yay kadını. Zaten Polyanna’yı da başka bir enerjiye sahip bir kişi de yazamazdı sanırım.

Yay nasıl bilinir; hayalperest, pozitif olarak bilinir değil mi?

Hayal kurmak bence çok güzel bir özellik. 3 yaşındaki oğlumla oyun oynarken hayretler içerisinde onu dinliyorum. Ne geniş bir hayal dünyası var diyor ve yüzümde her seferinde bir gülümseme oluşuyor.

Hayal kurmayı hiç bırakmayalım. Albert Einstein bile “Hayal kurmak bilgiden daha önemlidir” demiştir.

Ancak hayal kurarken hayallere kapılıp gerçekleri görmemezlikten gelmeyelim. Ayaklarımız toprağa sıkı sıkı bassın. Bir ağaç gibi köklerimiz toprağa bağlansın. Anda kalıp şimdiki zaman ve gelecekteki olasılıklar bize hayatta güç versin, ilerletsin ve mutluluğumuzu arttırsın. 

Aralık ayında yılbaşına yaklaşırken koca bir seneyi gözümüzden geçiririz. Hatta gelecek seneyle de ilgili planlar yaparız. İşte burada bize Yay burcunun enerjisi destek verir.

Hedefler belirleriz, niyetler ederiz, ileriye doğru yol almak dürtüsü oluşur. Yayımızı germeye başlarız. İşte bu germe esnasında ayaklarımızı yere sıkı sıkı basmayı, odaklanmayı unutmayalım.

Hedefler belirlerken bu hedeflerin bize, vücudumuza nasıl hissettirdiği çok önemli.

Gelişmemiz için alışık olduğumuz, konfor alanımızdan çıkmamız gerekir belki de. İşte bu bize korku verebilir. Acaba burada bizi korkutan nedir? Eski yaşadıklarımızdan kaynaklanan eski korkularımız mı? Bilinmemezlik korkusu mu? Yoksa hata yapma korkusu mu? ...

Hadi gelin birlikte şöyle bir hayatımıza bakalım ve niyetlerde bulunalım.

  • Değişim için istekli olalım.
  • Kendimizle ilgili kendimize bile itiraf edemediklerimizi kabul edelim.
  • Bu süreçte kendimize nazik davranalım.
  • İçimizdeki çocuğu hırpalamayalım.  
  • Kritize edip yargılamayalım kendimizi.
  • Değerli olduğumuzu kendimize hatırlatalım.
  • Derin uzun nefesler alıp, yavaşlayalım, rahatlayalım.
  • Geçmişte yaşananları yaşamış olmamız bizi şu anda öğrenmeye ve gelişmeye açıyor.
  • Hedeflerimizi bu doğru bu yanlış olarak değil, bu hedefler beni huzurlu ve özgür hissettiriyor olarak belirleyelim.
  • Ruhumuzun sesine güvenelim.
  • Huzura ve sevgiye bir şans verelim.
  • Korkularımızı bırakıp sevgiye açalım kalbimizi.
  • Şükredelim. Sahip olduğumuz her şey için.
    www.kalpteyasamak.com


4 Aralık 2012 Salı

YERSİZ

Kendi sessizliğimde 
Büyüyorum
Bazen görüyor
Bazen uyuyorum
Kendimi oradan alıp
Oraya koyuyorum
Bazen koşuyor
Bazen duruyorum
Bu dünyanın düzeninde
Kendime bir yer arıyorum...

3 Aralık 2012 Pazartesi

İliklerime kadar hayatla bir olmak

Hep sancılı mı olması gerekiyor? Kendimizi bulabilmemiz için önce kayıp mı etmeliyiz? Kaybolmuşluğun içerisinde acı mı çekmeliyiz?

Benim böyle durumlarda önce içim de bir ateş yanmaya başlar, sonra su gelir gözlerime ve havayı sis kaplar. Ve ben o sis perdesinin içinde duvarlara çarparken birden bir kuş dokunur kalbime ya da belki de içimden alevlerin arasından kanatlanıp havalanır ve beni o çarptığım duvarların arkasına taşır. Bu zaman alır, mekan alır. Ama sonu ferah ve aydınlıktır.

Peki bu hep böyle mi olmalı? Önce o duvarlara mı çarpmalı? Çukurlara mı düşmeli? Zihin bataklığına mı saplanmalı? Tutunduğumuz dallar elimizde mi kalmalı? Kendi tohumumuzu farkedene kadar, köklendireceğimiz o bereketli toprağı kendi içimizde yaratana kadar, belki bu böyle olmalı. Böyle olmalı ki bize hizmet etsin, bizi kendimize getirsin. Bak içte ateş var, gözde su, hava dışardan içeriye, bir toprak kaldı geriye...

"Yogada ters amuda ancak yaslanabileceğim bir duvar varsa kalkabiliyorum" diyor eşim. "Yaslanmasam bile onun varlığını bilmek kalkmam için yeterli oluyor aslında". Yoksa ben de bir duvar mı arıyorum? Yaslanmasam bile düştüğüm anlarda varlığı benim kalkmama yetecek? Yoksa o anlarda kanatlanan kuş içimdeki çocuk mu? Yüzlerce kez düşse de, her defasında dayanacak duvar aramadan ayağa kalkmaya, hatta adım atmaya yeltenen küçük Burcu. 1 yıllık ömründe kendini en büyük dayanağı olarak görmüş olan Burcu. Soruyorum kendime; 42 yaşımda kendimden daha iyi duvar, daha sağlam dal, daha özgür kuş ve daha cesur çocuk kim var ki yine?

Herşey bende başlayıp bende bitmiyor mu? Neyi başlatmak, neyi bitirmek istiyorum? Şimdi duvarın öte tarafında daha iyi görüyorum: İçimdeki ben olmak, hayatın tam içinde durmak istiyorum. Öyle kıyısından, köşesinden tutuna tutuna, yaslana yaslana geçmek değil, tam ortasından bodoslama dalmak ve bir tohum atmak. Ve kaybolacaksam da kendi içimde, hayatın akışında kaybolmak istiyorum. Kendi dışımda, hayatın çekildiği yerde değil. Yani iliklerime kadar ben olmak, hayat olmak, hayatla bir olmak istiyorum.

Ya siz neyi başlatmak, neyi bitirmek istiyorsunuz? Peki bunun için neye ihtiyacınız var? İçinizdeki o cesur, yaratıcı çocuğu çıkarmak için neyi bekliyorsunuz?