1 Şubat 2011 Salı

Doğru - Yanlış, İyi - Kötü

Farkettim de eskiden duyduğumda çok üzüleceğim şeylere artık eski tepkilerimi vermiyorum. Tersi de geçerli. Sevinçten havalara uçacağım bir olayı, şimdi yüzümde bir tebessüm ile daha serinkanlı karşılıyorum.

Ne oldum ben dedim önce. Kalpsizleştim mi? Bu tepkisizliğin altında yatan ne? Yoksa bu da bir bakıma tepki mi? Sonra farkettim ki zihnim artık çift yönlü +/- li düşünmeyi bırakmış. Kalbim devreye girmiş. Açılmış ve olanları görüyor, kucaklıyor, kabul ediyor ve geçiyor. Neye üzülmeli, neye sevinmeli ki? İyi ne, kötü ne? Kötü görünen aslında çok iyi olaylara gebe olmaz mı kimi zaman? Başta sancılıdır belki ama yarattığı farkındalık beraberinde olumlu değişimleri getirmez mi? Dibe vurmalar, duvara çarpmalar, uçurumun eşiğinden dönmeler diye adlandırılan bu kriz dönemleri bir uyandırma servisi görevini görüp bizi silkelerler aslında kendimize gelmemiz, kendimizi bulmamız ve kendimizi yaşamamız için. "İyi ki geçirmişim o günleri, o günler beni bugüne getirdi" dememez miyiz, eğer bu uyandırma servisinden yararlanabilmeyi bilmişsek? Ya da duymuşsunuzdur: "Allah bir yandan alsa da diğer yandan veriyor" diyenleri.

Dibe vurduğum da oldu, duvara tosladığım da. O günler çok geride kaldı artık. Sağım, solum önüm, arkam aydınlık. Dediklerime örnek olarak sarsıntılı bir dönemimi değil bundan 5-6 ay önce yaşadığım minik bir olayı aktaracağım ki bir çok kişi için bu da başta son derece olumsuz algılanılabilecek bir olay: Aylardır katılmak için sabırsızlıkla beklediğim Brüksel'de açılacak olan Coming Into Your Own programı (detaylar icin bkz
www.burcuyalman.com ) daha ileri bir tarihe ertelenince benim hem bu yüksek beklentilerim olan programı deneyimleme hem de onu İstanbul'a getirme konusunda girişimde bulunma hayallerim suya düşmüştü. Bildigim bir sonraki program 6 ay sonra Afrika'daydı ve oradaki lider herhangi bir işbirliği konusunda yetki sahibi değildi. Program ücretini son 3 aydır biriktirerek ancak denkleştirmiştim ancak şu anda katılacağım bir program yoktu. Bunu bildirirken program lideri de son derece üzgündü. Ama nedense ben o kadar üzülmedim. Hatta hiç üzülmeyip, lideri mahcup olmaması yönünde ikna etmeye çalıştım. Sonra ne mi oldu? Bir hafta geçmeden ABD'den fakülte liderleri benimle temasa geçip 1 ay sonra Kaliforniya'da yapılacak programa beni davet ettiler. Böylelikle ben hem çok merak ettiğim bu programa davetli olarak katılacak ve masraflarımı minimize edebilecektim, hem muhtemel bir işbirliği için son sözü söyleyecek kişilerle tanışma fırsatım olacaktı, hem de 5 yıl ABD'de yaşamama rağmen göremediğim San Francisco'yu en nihayet görecektim. Herşey mükemmel geçti. İnanılmaz bir program yaşandı, sadece 3 günde hayat boyu sürecek dostluklar kuruldu. Ve ben ayrılırken hem programın benliğimdeki etkisi, hem kalbimde yeni dostlarımın sevgisi, hem de beraberimde İstanbul programının taslağı ile dönüyordum. Bundan sadece 4 ay sonra İstanbul hayalini gerçekleştiriyorduk: 3-6 Mart 2011 tarihlerinde burada da CIYO tohumlarını atıyor olacağız.

Şimdi siz bir düşünün: en son ne için doğru/yanlış yorumu yaptınız? Hangi olayı kötü ya da iyi olarak algıladınız? Gerçekten doğru/yanlışı, iyi/kötüyü nasıl ayırdediyor, neye ve hangi zaman dilimine göre karar veriyorsunuz? Geçmişteki tecrübeler mi, o anda yaşananlar mı, yoksa gelecekte tahmin ettikleriniz mi sizi yönlendiriyor? Peki bunların hangisi kesin bir kanıya varmanız için yeterli? Belki de bilgiyi geçmişte, gelecekte ya da anda olanlarda değil içimizdeki sezgilerde aramalıyız. Hiç düşünmediğimiz, çoğu zaman yadsıdığımız bu bilgi aslında en değerli, en güçlü evrensel bilgi değil mi? Sezgilerimiz, herhangi bir prosesten geçirilmemiş anlık hislerimiz belki de bizim evrensel bilgi ve iradeye açılan kanalımız değil mi? Karşılaştığımız olaylarda, herhangi bir yorum yapmadan evrenin bize ne tür bir bilgi/öğreti iletmek istediğini soruyor olmak, belki zor olanı seçmek, bizi asıl gerçeğe götürecek bir bakış açısı değil mi?

1 yorum:

  1. Bu yazıyı okuyunca Anthony Robbins'in Sınırsız Güç kitabında vurguladığı ''Başımıza gelen her durum aslında nötrdür.Ona pozitif yada negatif anlamı biz yükleriz.'' ifadesi geldi.
    Olaylar üzülme veya sevinme konusundaki farkındalık hakkında da size katılıyorum.

    Bu olay bana Lao Tzu'nun atı kaybolan Çinli köylü hikayesini anımsattı.İyi olacak diye istediğimiz şeyler gerçekleşince bizi mutsuz edebiliyor yada aksine kötü olacağını düşündüğümüz şeyler bize önemli yararlar sağlayabiliyor.Başımıza gelen bir olay hakkında hüküm vermeden önce belli bir süre beklemenin yerinde olacağını düşünüyorum.

    YanıtlaSil